Gece Evi Serisi Buluşma Noktası
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Gece Evi Serisi Buluşma Noktası

Kitap Özetleri, Çeviriler, Yazarlar Hakkında Bilgiler..Gece Evi Serisi Fanıysanız İşte Burası Sizin Yeriniz.
 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İşaret 12. BöLüm

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Aphrodite*

Aphrodite*


Mesaj Sayısı : 61
Kayıt tarihi : 04/11/10
Yaş : 29
Nerden : St. Viladimir Akademisinden

İşaret 12. BöLüm Empty
MesajKonu: İşaret 12. BöLüm   İşaret 12. BöLüm Icon_minitimeCuma Kas. 05, 2010 10:16 am

İşaret Kitabı 12. Bölüm

Bölüm 12

“Zoey! Buradayım!”
Damien’in sesini duyup bana yanındaki boş sandalyeyi işaret ettiğini görünce müthiş bir rahatlama hissettim.
“Merhaba…” Yüzümde minnettar bir gülümsemeyle yanına oturdum.
“İlk gününe hazır mısın?”
Hayır.
Başımı salladım. “Evet.” Daha fazlasını söylemek isterdim ama tam aynı anda, ardı ardına beş defa çalan bir zil sesi duyuldu. Zilin yankısı kaybolurken içeri Neferet girdi. Tek tarafında müthiş topuklu çizmelerini gösterecek bir yırtmacı olan uzun siyah bir etek giymişti. Üzerinde ise koyu mor ipek bir kazak vardı. Sol göğsünün üstünde, gümüş iplikle, havaya kaldırdığı ellerinde hilal biçiminde bir ay tutan Tanrıça resmi işlenmişti. Kızıl kestane saçlarını arkadan örmüştü. Yüzünü çevreleyen, narin, dalgalı dövme ona eski zamandan kalma savaşçı bir rahibe havası vermişti. Bizlere gülümsedi. Güçlü varlığının, bütün sınıfı kolayca etki altına aldığını hissetmek zor değildi.
“İyi akşamlar. Bu üniteye başlamak için bir süredir sabırsızlanıyordum. Amazonların zengin sosyolojisini didiklemek bana en çok keyif veren işlerin başında geliyor.” Sonra beni işaret etti. “Zoey Kızılkuş’un bugün bize katılması, zamanlama açısından mükemmel oldu. Zoey’in eğitmeni olarak, öğrencilerimin onu aralarına almalarını bekliyorum. Damien, lütfen Zoey için bir ders kitabı alabilir misin? Dolabı seninkinin hemen yanında. Sen ona dolap sistemimizi açıklarken, geri kalanlarınızın Amazonlar olarak bilenen eski çağ vampir savaşçıları hakkındaki önyargılarınızı kağıda dökmenizi istiyorum.”
Damien beni sınıfın arka tarafında, dolapların durduğu duvara doğru götürürken, klasik kağıt hışırtıları ve öğrenci fısıldaşmaları başladı. Damien üzerindeki gümüş renkli rakamlarla 12 yazan dolabı açtı. Dolabın, ders kitapları ve kırtasiye malzemeleriyle dolu, geniş ve düzenli rafları vardı.
“Gece Evi’nde, normal okullardaki gibi bir dolap sistemi yok.” dedi. “Burada ilk sınıfımız bizim asıl sınıfımızdır. Hepimizin kendimize ait bir dolabı var. Bu oda sürekli açık olur. Bu yüzden koridordaki bir dolaba gider gibi, kitap ya da başka bir şey almaya gelebilirsin. Al bakalım, sosyoloji kitabın.”
Bana kalın, deri kapaklı bir kitap uzattı. Kitabın kapağında bir tanrıça resmi ve Vampir Sosyolojisi 101 başlığı basılmıştı. Bir defterle birkaç kalem kaptım. Dolabın kapağını kapatırken tereddütlüydüm.
“ Kilit falan yok mu?”
“Hayır.” Damien sesini alçalttı. “Burada kilide gerek yok. Birisi bir şey çalacak olursa, vampirler hemen anlıyorlar.Böyle bir şey yapma aptallığını gösterecek birine neler olacağını düşünmek dahi istemiyorum.”
Yerimize döndük. Ben Amazonlar hakkında bildiğim tek şeyi –erkeklere pek fazla ihtiyaç duymayan kadın savaşçılar olduklarını- yazmaya koyuldum ama aklımı bir türlü işime veremiyordum. Damien, Stevie Rae ve hatta Erin ve Shaunee’nin başlarının belaya girmesinden neden bu kadar korktuklarını anlamakta güçlük çekiyordum. Yani demek istediğim, ben iyi bir çocuğum. Tamam, mükemmel değilim ama kötü de sayılmam. Bugüne kadar sadece bir kez göz hapsi cezası aldım; onda da suç bende değildi. Gerçekten. Gerizekalı çocuğun teki, benden şeyini ağzıma almamı istedi. Ne yapacaktım? Ağlayacak mıydım? Kıkırdayacak mıydım? Surat asıp dudak mı bükecektim? Hmm… Hayır… Bu yüzden suratına okkalı bir tokat attım (Gerçi ben sadece tokatladım demeyi tercih ederim ya neyse). Ve bu yüzden göz hapsi cezası aldım.
Her neyse… Aslında göz hapsi o kadar feci bir şey değildi. Bütün ödevlerimi bitirip yeni Dedikoducu Kız kitabıma başladım. Öyle görünüyor ki, Gece Evi’nde göz hapsi, okuldan sonra, kırk beş dakika boyunca bir öğretmenin sınıfına gidip sessizce oturmaktan ibaret değil. Bunu Stevie Rae’ye sormam gerekecek.
Neferet’in sorusuyla dikkatimi sınıfa çevirdim. “Öncelikle, bizler Gece Evi’nde hangi Amazon geleneklerini sürdürüyoruz?”
Damien el kaldırdı. “Yumruğumuzu kalbimizin üzerine koyarak yaptığımız saygı reveransı Amazon’dan geliyor. Tıpkı el sıkışırken, karşımızdaki kişinin kolunun alt kısmını tutmamız gibi.”
“Doğru cevap, Damien.”
Hah. Demek o komik el sıkışmanın bir açıklaması varmış.
Neferet sınıfa “Pekala,” dedi. “Amazonlar hakkında neler biliyorsunuz?”
Odanın diğer ucunda oturan bir sarışın el kaldırdı. “Amazonlar, tıpkı bizim gibi anaerkil yapıya sahiptirler.”
Tanrım, akıllı bir kıza benziyordu.
“Bu çok doğru Elizabeth. Fakat insanlar Amazonlar’dan bahsederken efsane gereği, tarihte eklemeler yapma eğilimi sergiliyor. Sizce bu sözlerimle ne demek istiyorum?”
“Şey, özellikle biz insanlar, Amazonlar’ın erkeklerden nefret ettiğini düşünürüz,” dedi Damien.
“Aynen öyle. Sahip olduğumuz bilgiler, bir toplumun bizim gibi anaerkil olmasının erkek karşıtı olmasına işaret etmeyeceğini gösteriyor. Nyx’in bile kendisini adadığı bir eşi var. Tanrı Erebus. Bununla birlikte Amazonlar, kendi kendilerinin savaşçıları ve koruyucuları olmayı seçen bir kadın vampir toplumu olarak benzersizdirler. Hepinizin bildiği üzere, bizim toplumumuz hala anaerkildir fakat Gece’nin Oğulları’nı takdir eder, onlara saygı duyarız. Onları eşlerimiz ve koruyucularımız olarak kabul ederiz. Şimdi ders kitaplarınızın üçüncü bölümünü açın. Hep birlikte Amazon savaşçılarının en büyüğü olan Penthesilea’ya bir göz atalım. Zihninizde efsane ve tarihi ayrıştırmaya özen gösterin.”
Neferet o andan sonra, bugüne kadar dinlediğim en müthiş dersi anlattı. Bir saatin nasıl geçtiğini anlamadım. Ders zilinin çalması, tam bir sürpriz oldu.Sosyoloji kitabımı dolapçığıma tıkarken (pekala, Damien ve Neferet’in onlara dolap dediğini biliyorum ama, lütfen, bu dolaplar bana anaokulundaki dolapçıklarımızı hatırlatıyorlar). Neferet’in bana seslendiğini duydum. Hemen bir defterle kalem kapıp hızlı adımlarla masasına yürüdüm.
Sıcacık bir gülümsemeyle “Nasılsın?” diye sordu.
“Fena değilim. İyiyim,” dedim telaşla.
Tek kaşını kaldırdı.
“Şey… sanırım biraz gerginim. Ve aklım karışık.”
“Bu çok normal. Okul ve hayat değiştirmenin dışında da öğrenmen ve uyum sağlaman gereken çok şey var.” Omzumun üzerinden arkama baktı. “Damien, Zoey’i Drama sınıfına götürebilir misin?
“Tabi,” dedi Damien.
“Zoey b akşam seni Ritüel’de göreceğim. Ah, bu arada, Afrodit seni Karanlık Kızlar’ın Ritüel’den sonra yapacakları küçük ve özel törenlerine davet etti mi?”
“Evet.”
“Seninle de konuşmak ve bu konuda olumlu duygular beslediğinden emin olmak istedim. Çekinceni elbette anlarım. Fakat ben gitmenin daha doğru olacağına inanıyorum. Buradaki her imkandan yararlanmalısın ve Karanlık Kızlar sadece seçilmiş kişilere açık olan bir organizasyondur. Seni, daha şimdiden olası bir üye olarak görmeleri bir iltifat.”
“Gitmek sorun değil.” Sesimin ve gülümsememin umursamaz görünmesi için çaba harcamıştım. Gitmemi istediği açıkça belliydi ve en son isteyeceğim şey, Neferet’in benimle ilgili bir hayal kırıklığı taşımasıydı. Ayrıca Afrodit’e ondan korktuğumu düşündürmeye hiç niyetim yoktu.
“Anlaştık,” dedi Neferet hevesle . Kolumu sıkınca, otomatik olarak gülümsedim. “ Bakıyorum dikişlerin neredeyse tamamen erimiş. Bu çok iyi. Başın hala acıyor mu?”
Elim, içgüdüsel olarak şakağıma uzandı. Dün yaklaşık on dikiş izi varken, bugün ancak bir ya da iki tanesini hissedebiliyordum. Çok ama çok tuhaftı. İşin tuhaf olan tarafı, bu sabahtan beri kesiği hiç düşünmemiş olmamdı.
Dahası, ne annemi ne Heath’ı –hatta büyükanne Kızılkuş’ı- bile düşünmemiştim.
Birden Neferet ve Damien’in benden cevap beklemekte olduklarını fark edip silkindim. “Hayır. Başım hiç acımıyor.”
“İyi! Bence siz ikiniz geç kalmadan gitseniz iyi olacak. Drama dersini çok seveceğinden eminim. Bildiğim kadarıyla Profesör Nolan monologlar üzerinde çalışmaya yeni başladı.”
Koridorun yarısını Damien’in yanında neredeyse koşturarak kat ettikten sonra birden aklıma dank etti.
“ Drama dersini alacağımı nerden biliyordu? Daha bu sabah karar verdim.”
Damien, “Yetişkin vampirler bazen çok şey yapabiliyorlar,” diye fısıldadı. “Ne saçmalıyorum? Onlar her zaman çok şey bilirler. Hele söz konusu olan bir Yüksek Rahibeyse…”
Neferet’e söylemediklerimi düşününce, bu konuya çok fazla kafa yormasam iyi olacaktı.
“Hey, millet!” Stevie Rae hızlı adımlarla bize yetişti. “ Vampir Sosyolojisi nasıldı? Amazonlara başladınız mı?”
“Mütişti.” Konuyu gizemli vampirlerden uzaklaştımak işime geliyordu. “ Sağ göğüslerini onlara engel olmamaları için kestiklerinden haberim yoktu.”
Stevie Rae başını eğip kendi göğsüne baktı ve “Benim gibi dümdüz olsalar böyle bir şeye gerek kalmazmış,” dedi.
Damien dramatik bir tavırla iç çekti. “ Ya da benim gibi…”
Bana Drama sınıfını gösterirlerken hala kızıyordum.
Profesör Nolan çevreye –Neferet gibi güç değilse de- müthiş bir enerji saçıyordu. Atletik ama her nasılsa armut biçimli bir vücudu vardı. Kahverengi saçları uzun ve düzdü. Stevie Rae yanılmamıştı: Ciddi bir Teksas aksanı vardı.
“Zoey! Hoşgeldin. İstediğin bir yere geç, otur.”
Merhaba dedikten sonra Vampir Sosyolojisi dersinden hatırladığım Elizabeth adlı kızın yanındaki sandalyeye yerleştim. Kız dostcanlısı birine benziyordu ve akıllı olduğunu anlamıştım (Akıllı bir çocuğun yanında oturmaktan kimseye zarar gelmez).
“Biz de tam her birinizin önümüzdeki hafta içinde sunacağınız monologları seçmeye başlamak üzereydik. Ama önce, bir monolog sunumu örneği görmeye ihtiyacınız olacak. Bu yüzden, yetenekli üst sınıf öğrencilerimizden birinden sınıfımıza uğrayıp kendisi de vampir olan ünlü oyun yazarı Shakespeare’in Othello tiradını sergilemesini rica ettim.” Profesör Nolan duraksadı ve kapının camından dışarı baktı. “Ah, geliyor.”
Kapı açıldı ve Aman Tanrım, sanırım kalbim atmaktan vazgeçti. Ağzımın bir moron misali bir karış açık kaldığından yüzde yüz emindim. Bugüne dek gördüğüm en yakışıklı erkekti. Uzunboylu ve Süpermen modeli, çok hoş dalgaları olan koyu renk saçları vardı. Gözleri akıl almayacak kadar maviydi ve…
Ah… Lanet olsun! Lanet olsun! Lanet olsun! Bu, holdeki çocuktan başkası değildi.
“İçeri gel, Erik. Her zamanki gibi, giriş zamanlaman mükemmel. Monolog için hazırız.” Profesör Nolan yeniden sınıfa döndü. “ Çoğunuz beşinci sınıf öğrencisi Erik Night’ı tanıyorsunuzdur. Ve tabii geçen sene Gece Evi monolog yarışmasının, Londra’daki finallerden galip ayrıldığını da biliyor olmalısınız. Geçen sömestre sahneye koyduğumuz Batı Yakası’nın Hikayesi’ndeki Yony rolüyle hem Hollywood hem de Broadway çevrelerinde şimdiden yankılara neden olduğunu duymuşsunuzdur. Sınıf senindir, Erik.” Profesör Nolan’ın gözlerinin içi gülüyordu.
Vücudum otomatiğe bağlanmıştı sanki. Sınıfın geri kalanıyla birlikte el çırpmaya başladım. Erik yüzünde bir gülümsemeyle, kendinden son derece emin tavırlarla geniş ve havadar sınıfın ön tarafına yerleştirilmiş sahneye çıktı.
“Merhaba. Nasılsınız bakalım?”
Doğrudan benimle konuşuyordu. Çok ciddiyim, gerçekten de direkt olarak bana bakıyordu. Yanaklarım al al olmuştu.
“Monolog fikri başlangıçta biraz ürkütücü gelebilir fakat bu işin üstesinden gelmenin esas anahtarı, ezberinizi eksiksiz yapmakta ve sahnede yalnız olmadığınızı, bütün oyuncu kadrosunun sizinle birlikte sahnede olduğunu varsaymakta gizlidir. Kendinizi orada tek başına olmadığınıza inandırmalısınız. “
Ve Othello’nun tiradına başladı. Oyunla ilgili, Shakespeare’in trajedilerinden biri olması dışında, pek fazla bir bilgim yoktu. Ama Erik’in performansı inanılmazdı. Uzun boylu bir erkekti –nereden baksanız bir seksenin üzerindeydi- ama geçen her saniye biraz daha devleşiyor, büyüyor ve güçeniyor gibiydi. Sesi derinleşmiş ve adını koyamadığım bir aksana bürünmüştü. İnanılmaz gözleri iyice koyulaşmış ve iki çizgi halinde kısılmıştı. Desdemona’nın adını adeta dua eder gibi söylüyordu. Onu sevdiği, daha son birkaç satırı dile getirmeden, anlaşılıyordu.

O, beni başımdan geçmiş tehlikeler için sevdi,

Ben de onu, anlattıklarıma acıdı yine.

Bu son satırları söylerken bakışları, tıpku önceki gün koridorda olduğu gibi, gözlerime kilitlenmişti. Sanki odada bizden başka hiç kimse kalmamıştı. Sanki dünyada sadece ikimiz vardık. İşaretlenmemden sonra, kan gördüğüm iki olayda hissettiğim o müthiş ürpertiyi bir kez daha hissettim. Oysa bu defa ortalıkta kan da yoktu. Sadece Erik vardı. Sonra gülümsedi, parmaklarını bana öpücük gönderir gibi dudaklarına bastırdı ve eğilip selam verdi. Ben de dahil olmak üzere bütün sınıf onu deli gibi alkışlıyorduk. Gerçekten. Kendimi tutamıyordum.
“Bu iş, işte böyle yapılır,” dedi Profesör Nolan. “Şimdi sınıfın arka tarafındaki kırmızı kitap raflarında monolog kopyaları var. Hepiniz birkaç kitap alıp göz atmaya başlayn. Size hitap eden ve ruhunuza dokunan bir parça bulmalısınız. Aranıza dolaşıyor olacağım. Monologlarla ilgili bir sorunuz olursa bana danışabilirsiniz. Parçalarınızı seçince, sunumlarınızı hazırlarken aşmanız gereken adımları da anlatacağım.” Enerjik bir gülümsemeyle, bizi arka taraftaki zilyonlarca monolog kitabı arasından seçim yapmamız için serbest bıraktı.
Yüzüm hala yanıyor, nefesim bir türlü düzene girmiyordu.Yine de sınıftakilerle birlikte ayaklandım. Omzumun üstünden Erik’e kaçamak bir bakış attım. Sınıftan çıkmak üzereydi ( ne yazık ki ) fakat çıkmadan önce dönüp arkasına baktı ve beni aval aval ona bakarken yakaladı. Yüzüm (bir kez daha) kıpkırmızı oldu. Gözlerimin içine bakarak ( bir kez daha ) gülümsedi. Ve sonra gözden kayboldu.
Birisi kulağıma “Acayip seksi bir çocuk,” diye fısıldadı. Dönüp bakınca, Bayan Kusursuz Öğrenci Elizabeth’in Erik’in arkasından hayran hayran baktığını ve eliyle yüzünü yelpazelediğini şaşırarak gördüm.
Tam bir aptal gibi “Kız arkadaşı yok mu?” diye sordum.
“Öyle bir olasılığı ancak rüyamda görürüm,” dedi Elizabeth. “Aslında, söylentilere bakılırsa, bir zamanlar Afrodit’le birliktelermiş ama ben buraya geleli birkaç hafta oldu. O zamandan beri birlikte değiller. Al bakalım.” Bana birkaç monolog kitabı uzattı. “Bu arada, adım Elizabeth. Soyadım yok.”
Yüzümde bir soru işareti belirmiş olsa gerekti.
Derin bir iç çekti. “ Soyadım Titsworth ( Argoda kıymetli memeler anlamına geliyor. ). Düşünebiliyor musun? Birkaç hafta önce buraya geldiğimde, eğitmenim bana istediğim ismi alabileceğimi söylediğinde, ilk aklıma gelen Titsworth kısmından kurtulmak oldu ama sonra yeni bir soyadı seçmenin daha stresli bir iş olduğuna karar verdim. Bu yüzden, ön adımı olduğu gibi korumaya ve soyadı seçme zahmetine girmemeye karar verdim.” Soyadsız Elizabeth omuz silkti.
“Şey, memnun oldum,” dedim. Burada gerçekten çok tuhaf çocuklar vardı.
Masalarımıza dönerken “Hey,” dedi. “Erik sana bakıyordu.”
Her ne kadar aptal suratımın her saniye daha da kızarmasına mani olamasam da, “ Herkese bakıyordu,” dedim.
“Evet ama gerçekten de sana bakıyordu.” Elizabeth sırıtarak ekledi. “ Bence şu içi dolu işaretin çok havalı.”
“Teşekkürler.” Büyük olasılıkla pancar kırmızı suratımda ayrıca komik duruyordu.
“Monolog seçimi konusunda herhangi bir sorun var mı, Zoey?” Profesör Nolan’ın sesiyle yerimden sıçradım.
“Hayır, Profesör Nolan. Daha önce GAL’de drama dersinde monolog yapmıştık.”
“Çok iyi. Sahne ya da karakter konusunda yardıma ihtiyacın olursa haberim olsun.” Kolumu sıvazladıktan sonra yanımdan geçip yürümeye devam etti. Erik’i kafamdan atabilme umuduyla ( ne yazık ki bir sonuç el edemeyerek ) ilk kitabımı açıp sayfalarına göz atmaya başladım.
Baktığı kesinlikle bendim. Ama neden? Koridordaki kızın ben olduğumu anlamış olmalıydı. Bu durumda bana gösterdiği ilgi ne tür bir ilgiydi acaba? Ve ben, insanda nefret uyandıran Afrodit’in aletini ağzına aldığı herifin benden hoşlanmasını istiyor muydum? Büyük ihtimalle istememem gerekirdi. Yani demek istediğim, işe, Afrodit’in bıraktığı yerden devam etmek gibi bir niyetim kesinlikle yoktu. Belki de herkes gibi, çocuğun dikkatini çeken içi boyalı, ucube İşaret’imden başka bir şey değildi.
Fakat bana öyle gelmiyordu. Yani bana, çocuk doğruca bana bakıyormuş gibi gelmişti. Ve bundan hoşlanmıştım.
Önümdeki kitaba baktım. Kadınlar için Dramatik Monologlar Bölümü açıktı. Ve sayfada gözüme çarpan ilk başlık Jose Echegaray’ın Her Daim Saçma adlı monoloğu oldu.
Ah, lanet olsun. Bu, büyük olasılıkla bir işaretti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://vampirakademisi.forumdizini.net/
 
İşaret 12. BöLüm
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İşaret 3. BöLüm
» İşaret 15. BöLüm
» İşaret 21.BöLüm
» İşaret 14. BöLüm
» İşaret 29. BöLüm

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gece Evi Serisi Buluşma Noktası :: Kitaplar :: İşaret-
Buraya geçin: