Gece Evi Serisi Buluşma Noktası
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Gece Evi Serisi Buluşma Noktası

Kitap Özetleri, Çeviriler, Yazarlar Hakkında Bilgiler..Gece Evi Serisi Fanıysanız İşte Burası Sizin Yeriniz.
 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İşaret 25. BöLüm

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Aphrodite*

Aphrodite*


Mesaj Sayısı : 61
Kayıt tarihi : 04/11/10
Yaş : 29
Nerden : St. Viladimir Akademisinden

İşaret 25. BöLüm Empty
MesajKonu: İşaret 25. BöLüm   İşaret 25. BöLüm Icon_minitimeCuma Kas. 05, 2010 10:01 am

İşaret Kitabı 25. Bölüm

Bölüm 25

Rüyamda kar yağıyordu.Önce çok hoş olduğunu düşündüm.Yani gerçekten çok güzeldi. Kar,dünyayı Disney’e ,kötü hiçbir şeyin olmayacağı, olsa bile hemen geçip gidecegi – ne de olsa Disney sonsuza dek mutlu yaşamaktan ibaretti – bir yere dönüştürmüştü.
Soğuğu hissetmeden, ağır adımlarla yürüdüm. Gün doğumunun hemen öncesi gibiydi ama karlı, gri gökyüzü altında saati kestirmek güçtü. Başımı arkaya attım ve yaşlı meşe ağaçlarının kalın dallarına tutunan ve doğu duvarını olduğundan daha yumuşak ve daha az heybetli gösteren karı izledim.
Doğu duvarı.
Rüyamda, nerede olduğumu fark edince kısa bir tereddüt yaşadım. Sonra duvardaki gizli geçidin önünde, pelerinli dört karaltının durduğunu fark ettim.
Rüyamda kendime Hayır! dedim. Burada olmak istemiyorum. Hele Stevie Rae öldükten bu kadar kısa süre sonra… İki çaylağın ölümünden bu kadar kısa süre sonra hayaletlerini, ruhlarını, ölümden dönmüş yürüyen bedenlerini ya da her neyse,tam burada görmüştüm. Nyx bana ölüleri görmekle ilgili tuhaf bir özellik bahşetmiş olsa bile… bu kadarı yeterdi. İstemiyordum…
Pelerinli karaltılardan en ufak tefek olanı bana döndü ve kafamdaki bütün düşünceler darma duman oluverdi. Bu Stevie Rae’y di. Ama tam olarak o değildi. Fazla solgun ve zayıf görünüyordu. Ayrıca halinde bir başkalık vardı. Gözlerimi ona sabitlerken, başlangıçtaki tereddütüm, yerini anlama isteğine bıraktı. Yani demek istediğim , bu gerçekten Stevie Rae’yse , ondan korkmam için bir neden olmazdı. Ölüm onu tuhaf biçimde değiştirmiş bile olsa, o hala benim en yakın arkadaşımdı. Öyle değil mi? Birkaç adım daha attım ve gruba birkaç metre kala durdum. Nefesimi tuttum ve bana dönmelerini bekledim ama beni fark eden olmadı. Rüyamda görünmez olmuştum sanki. Gözlerimi Stevie Rae’den ayırmayı başaramayarak iyice yaklaştım. Korkunç görünüyordu – delirmiş gibi – ve huzursuzca kıpırdanıp duruyordu. Çok gerilmiş yada çok korkmuş gibi sürekli çevresine bakınıyordu.
“burada olmamalıyız. Gitmemiz gere.”
Stevie Rae’nin sesini duyunca irkildim. Okie aksanı yerli yerindeydi ama bunun dışında tanınacak gibi değildi. Sesi sert ve düzdü,hayvanlara özgü bir gerginlik dışında bütün duygulardan yoksundu.
Pelerinli karaltılardan biri Stevie Rae’ye dişlerini göstererek “Sen bize ne yapacağımızı söyleyemezsin,” diye tısladı. Ah… Bu, Elliot yaratığının ta kendisiydi. Ucubik kamburuna rağmen Stevie Rae’ye tapadan bakıyordu. Kırmızı gözlerinde pis bir parıltı vardı. Stevie Rae için korkmuştum ama
o, Elliot’un onu sinirlendirmesine izin vermedi. Dişlerini gösterdi. Gözlerinde kırmızı bir ışıkla çirkin bir hırıltı çıkardı: ”Toprak çağrına geliyor mu? Hayır!” Öne doğru birkaç adım attı. Elliot otomatik olarak birkaç adım geri çekildi. “Gelene kadar, bana itaat edeceksin. Bana öyle söyledi!”
Ardından, Elliot tuhaf ve itaatkar bir reveransla eğildi. Pelerinli diğer karaltılar da onu takip ettiler. Stevie Rae açık duran gizli kapıyı işaret etti.”Şimdi, hemen gidiyoruz.” Ancak daha onlar harekete geçemeden, duvarın diğer tarafından tanıdık bir ses duydum.
“Hey! Zoey Kızılkuş’u tanıyor musunuz? Burada olduğumu ona haber vermem gerek ve…”
Dört karaltı, müthiş bir hızla peşine düşerken, Hearth’in sesi yok olup gitti.
“Hayır! Durun! Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?” diye haykırdım. Kalbim gümbür gümbür atarken, kapanmak üzere olan kapıya koştum ve Hearth’in üzerine çullandıklarını gördüm. Stevie Rae’nin “Bizi gördü, şimdi bizimle gelecek,” dediğini duydum.
Elliot “Ama bundan sonra olmaz demişti,” diye bağırırken Hearth’i kollarından tutuyordu.
“Bizi gördü,” dedi Stevie Rae bir kez daha. “Bize ona ne yapmamız gerektiğini söyleyene kadar, çocuk bizimle gelecek.”
Hiçbiri Stevie Rae’nin bu sözlerine itiraz edemedi. Hearth’i insan ötesi bir güçle sürükleyerek götürdüler. Kar Hearth’in çığlıklarını yutuyordu sanki.
Yatağımın içinde doğrulup oturdum. Kan ter içinde, nefes nefeseydim. Nala homurdandı. Odada çevreme bakındım ve kısa süreli bir panik yaşadım. Yalnızdım! Dün olup bitenleri rüyamda mı görmüştüm yoksa? Stevie Rae’nin boş yatağına ve artık yerinde olmayan eşyalarına baktım. Hayır, rüya değildi. En yakın dostum ölmüştü. Ağır bir hüznün bir kez daha üzerime çöktüğünü hissettim. Daha uzunca bir süre bu duyguyla yaşayacağa benziyordum.
Ama ikizler ve Damien burada uyumamışlar mıydı? Uykulu gözlerimi ovuşturarak saatime baktım. 17:00’ydi. 6:30’la 7:00 arasında bir yerde uyuyakalmış olmalıydım. Kesinlikle yeterince uyumuştum. Kalkıp, kalın perdelerin örttüğü pencereye yürüdüm ve aradan dışarı baktım. İnanması güçtü ama kar yağmaya devam ediyordu. Henüz erken bir saat olmasına rağmen, gaz lambaları arduvaz renkli geceyi aydınlatıyordu. Çaylaklar tipik çocuk faliyetmeri içindeydiler. Kimi kardan adam yapıyor, kimi kar topu oynuyordu. Monolog yarışmasında çok başarılı bulduğum Cassie Kramme’yi birkaç kızla birlikte kardan melekler yaparken gördüm. Stevie Rae olsa bayılırdı. Beni saatler öncesinden uyandırıp. Bu cümbüşün içine çekerdi. (İstesem de, istemesem de.) Gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum.
“Z? Uyandın mı?” Kapı aralığında Shaunee’nin çekingen sesini duydum.
Ona içeri gelmesini işaret ettim. “Nereye gittiniz?”
“Uyanalı birkaç saat oldu. Film izliyorduk. Sen de gelmek ister misin? Erik ve Cole – hani şu çooook hoş arkadaşı –da geliyorlar.” Stevie Rae’nin olmadığını yeni hatırlamış gibi, suçlu bir tavırla çeresine bakındı. Kendimi bir şeyler söylemek zorunda hissettim.
“Shaunee, hayatımıza devam etmek zorundayız. Hiçbir şeyin garantisi yok. Stevie Rae’nin ölümü bunun açık ispatı. Bize verilen zamanı boşa harcayamayız. Unutulmamasını sağlamamız gerektiğini söylerken, sonsuza dek acı çekmemizi kastetmedim. Bize kattığı mutluluğu unutmamamız gerektiğini söylemeye çalışıyordum. Daima.”
“Daima,” dedi Shaunee.
“Şimdi bana birkaç saniye verirsen, hemen giyinip aşağıya, yanınıza geliyorum.”
Gülümseyerek “Tamam,” dedi.
Shaunee çıkınca, yüzümdeki maskeden soyundum. Ona söylediklerimde samimiydim ama söylediklerimi hayata geçirmek zor olacaktı. Ayrıca, gördüğüm kötü rüyanın etkisinden çıkmakta zorlanıyordum. Sadece bir rüya olduğunu biliyordum ama rahatsız olmuştum bir kere. Odamın boğucu sessizliğinde, Hearth’in çığlıklarının yankılarını duyar gibiydim. Otomatik hareketlerle en rahat kot pantolonumu ve birkaç hafta önce okuldaki mağazadan aldığım büyük boy svit şörtümü giydim. Kalbimin tam üstünde, Nyx’i ellerinin arasında bir dolunay tutarken gösteren, gümüş bir arma işliydi. Her nasılsa, bu arma kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyordu. Saçlarımı fırçaladım ve aynadaki görüntüme baktım. Bok gibi görünüyordum. Gözlerimin altındaki koyu renk halkalara kapatıcı uyguladıktan sonra biraz rimel ve çiçek kokulu, ışıltılı dudak parlatıcımı sürdüm. Kendimi, dünyayla yüzleşmeye daha hazır hissederek aşağıya indim.
Merdivenlerin sonuna gelince durdum. Tanıdık bir sahneydi ama her şey çok farklı görünüyordu. Çocuklar düz ekran TV’lerin önünde toplanmışlardı. Normalde konuşuyor olmaları gerekirdi. Konuşuyorlardı da zaten ama herkes sesini alçak tutmaya özen gösteriyordu. Arkadaş gurubum en sevdiğimiz TV’nin önüne yerleşmişlerdi. İkizler her zamanki ikiz koltuklarında, Damien ve Jack ise (çok samimi bir pozda) iki kişilik kanepenin önünde, yerdeydiler. Erik iki kişilik kanepedeydi. Çoooook hoş arkadaşı Cole’un İkizler’in arasına yerleştirdiği sandalyede olduğunu görünce şaşırdım. Dudaklarım büküldü. Çocuk ya çok cesur ya da morondu. Alçak sesle bir şeyler konuşuyorlardı. Kimse TV’deki Mumya’nın Dönüşü filmine bakmıyordu. Başka bir deyişle, iki detay dışında her şey eskisi gibiydi. Birinci fark salonun sessizliği, ikincisi ise Stevie Rae’nin ayaklarını altına toplamış halde kanepede oturup, filmi izleyebilmek için herkesi susturmaya çalışıyor olmamasıydı.
Gırtlağıma çöken yumruyu gidermek için yutkundum. Hayatıma devam etmeliydim. Hepimiz etmeliydik.
Normal görünmeye çalışarak”Merhaba, çocuklar,” dedim.
Bu defa beni görünce, tuhaf biçimde susmadılar. Tam tersi, hepsi bir ağızdan, abartılı bir neşeyle konuşmaya başladılar.
“Selam, Z!”
“Zoey!”
“Hey, Z.”
İç geçirmemek ya da gözlerimi çevirmemek için büyük çaba harcayarak Erik’in yanındaki yerimi aldım. Kolunu omzuma dolayıp beni kendine çekti. Kendimi daha iyi –sıcacıktı ve benden bu kadar hoşlanıyor olmasına hala şaşırıyordum- hem de suçlu. Sanırım bu duygum tek bir kelimeyle açıklanabilirdi: Heath hissetmeme neden olmuştu.
“İyi Z de geldiğine göre maratonu başlatabiliriz,” dedi Erik.
Shaunee bir homurtu eşliğinde “Geyigaton demek istedin galiba,” dedi.
“Durun tahmin edeyim,” dedim ve Erik’e baktım. “DVD’leri sen getirdin.”
“Aynen öyle!”
Gurubun geri kalan kısmı abartılı bir acıyla inledi.
“Yani Yıldız Savaşları’nı izleyeceğiz.”
Erik arkadaşı Cole “Bir kez daha,” dedi.
Shaunee, Cole’e tek kaşını kaldırarak baktı. “Ne yani? Sende Yıldız Savaşları’nın en büyük hayranlarından değil misin?”
Cole, Shaunee’ye gülümsedi. Gözlerine yansıyan işveli parıltıy oturduğum yerden bile görebilmiştim. “Buraya Erik’in Yıldız Savaşları’nı bir milyonuncu defa seyretmek için gelmedim. Tamam, serinin hayranıyım ama Darth ya da Chewbecca için ölmüyorum.”
Shaunee cevabı yapıştırdı: “Yoksa seni çeken Prenses Leia mı?”
“Hayır, ben ondan daha renkliyim,” dedi Cole, Shaunee’ya doğru eğilirken.
Jack araya girdi ve “Benim burada olama nedenim de Yıldız Savaşları hayranlığımdan değil,” derken Damien’e hayranlık dolu bir bakış attı.
Erin kıkırdadı. “Seni çekenin Prenses Leia olmadığını hepimiz biliyoruz.”
“Şükürler olsun,” dedi Damien.
Erik “Keşke Stevie Rae de burada olsaydı,” dedi.’Çoooook kabasınız,’ derdi.
Erik’in bu sözleri herkesin çenesini kapatmaya yetmişti. Gözler ona doğrulunca yanaklarının kızardığını gördüm. Ne dediğini geç nlamış gibi görünüyordu. gülümsedim ve başımı omzuna yasladım.
“Haklısın. Stevie Rae burada olsa, anne gibi hepimizi azarlardı.”
“Sonra hepimize patlamış mısır yapıp usluluklapaylaşmamızı söylerdi,” dedi Damien. “Gerçi uslu uslu demesi daha doğru olurdu.”
Shaunee “İngilizce’yi mahvetmesine bayılıyordum,” dedi.
“Evet,” dedi Erin. “Okice’ye benzetiyordu.”
Hepimiz birbirimize gülümsedik. Göğsümde bir sıcaklık hissettim. İşte böyle başlamıştı ve Stevie Rae’yi böyle anacaktık: Gülümsemeler ve sevgiyle.
“Ah, sizinle biraz oturabilir miyim?”
Kafamı kaldırınca Drew Partain’in yanı başımızda durduğunu gördüm. Solgun ve üzgün bir hali vardı; gözlerinin kırmızılığına bakılırsa, ağlamış olmalıydı. Stevie Rae’ye nasıl baktığını hatırlayınca içim burkuldu.
“Tabii ki,” dedim sevecen bir tavırla. “bir sandalye çek.” İç sesim beni “Erin’in yanında yer var,”diye eklemeye itti.
Erin’in mavi gözleri irileşti ama hemen toparlandı ve “Evet, bir sandalye çek, Drew,” dedi. “Ama haberin olsun, Yıldız Savaşları’nı izleyeceğiz.”
“Bana uyar.” Drew, Erin’e kibarca gülümsedi.
Shaunee’nin Erin’e “Kısa boylu ama şirin,” diye fısıldadığını duydum. Erin’in yanaklarının hafifçe pembeleştiğine yemin edebilirdim.
“Hey… biraz patlamış mısır yapacağım. Ayrıca…”
Damien, İkizler ve Erik, hep bie ağızdan “Kola da alacaksın,” diye eklediler.
Erk’in kollarından sıyrılıp mutfağa yürüdüm. Stevie Rae’nin öksürüğünün başlamasından bu yana ilk defa neşem yerine gelmişti. Her şey yoluna girecekti. Gece Evi benim yuvamdı. Arkadaşlarımda ailemdi. Kendi tavsiyeme uyacak. İşi ağırdan alacaktım. Tek tek bütün meseleleri çözecektim. Önce erkek arkadaş meselesini çözecektim. Ona ve o tuhaf Elliot çocuğuna (insanın kabus görmesi için yeterli nedendi; Stevie Rea ve Heath’li o berbat rüyayı gördüğüme hiç şaşırmıyordum) neler olduğunu çözene kadar Nefere’ten uzak durmak (ve bunu belli etmemek) için elimden geleni yapacaktım.
Dört mikrodalga fırına ekstra tereyağlı süper boy mısır paketşleri yerleştirdikten sora kaseleri hazırladım. Belki de yeni bir çember ayini yapmalı ve Nyx’ten mide bulandırıcı Elliot meselesini anlatmak için yadım istemeliydim. Stevie Rae ‘nin bizimle olmayacağını hatırlayınca içim sıkıldı. Yerine birini nasıl koyabilirdim ki? Tamam, düşüncesi bile kendimi berbat hissetmeme neden oluyordu ama buna mecburdum. Şimdi, yani özel ritüelim için olmasa bile, bir sonraki Dolunay Ritüeli için birini bulmam gerekecekti. Stevie Rae’nin eksikliğini ve yola onsuz devam etme mecburiyetimin içimde yarattığı acıdan kurtulmak için gözlerimi yumdum. İçimden Nyx’e sessiz bir dua gönderdim: Lütfen bana yol göster.
“Zoey, oturma odasına gelsen iyi olur.”
Erik’in sesiyle irkildim. Yüzündeki ifade vücudumun adrenalin salgılamasına yetmişti. “Neler oluyor?”
“Sen gel.” Elimi tuttu ve beni mutfaktan çıkardı. “Haberler.”
Oturma odası doluydu ama kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Hepsi gözlerini büyük ekran TV’lere dikmişlerdi. Chera Kimiko ciddi bir ifadeyle konuşuyordu.
“…ortadan kaybolan çocukların sayısı üçe yükselirken, polis, halkı, paniğe kapılmamaları için uyarıyor. Araştırmalar hızla devam ediyor. Polisin Fox Haber’e verdiği bilgi, pek çok ipucuna ulaştıkları yönünde.
“Özel haberimizi bir kez daha tekrar ediyorum: Liseli bir futbol oyuncusu daha ortadan kayboldu. Kırk Ok takımından, Heath Luck…”
Dizlerimin bağı çözüldü. Erik beni sımsıkı tutup kanepeye kadar götürmese, yer düşmem işten bile değildi. Chera’yı dinlerken nefesimin kesildiğini hissettim.
“Heath’in kamyonu Gece Evi’nin dışında bulundu;ancak okulun Yüksek Rahibesi, Neferet, polise, delikanlının okul sınırları içine girmediği ve burada görülmediği konusunda güvence verdi. Kaçırılan diğer iki çocuğun ölüm nedenlerinin çoğul yaralanmaya bağlı kan kaybı olduğunun doğrulanması, doğal olarak, kayıplarla ilgili pek çok spekülasyon yapılmasına neden oluyor. Vampirlerin kan emmek için insanları ısırmadıkları doğru olmakla birlikte, yaralanmalar vampirlerin beslenme tarzıyla uyum gösteriyor. Halka şunu önemle hatırlatmak isteriz ki vampirlerin, kendi irade ve arzuları dışında, insanlardan kan emmeyeceklerine dair bağlayıcı bir anlaşmaları bulunmakta. Bu haberle ilgili gelişmeleri saat on haberlerimizde izleyebilirsiniz. Bir gelişme olması halinde, yeniden yayına bağlanacağız…”
Kafamın içindeki uğultulara rağmen “Biri bana bir kap bulsun. Kusacağım,” diye mırıldandım. Elime bir kase tutuşturulmasıyla içimdekileri çıkarmam bir oldu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://vampirakademisi.forumdizini.net/
 
İşaret 25. BöLüm
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İşaret 3. BöLüm
» İşaret 15. BöLüm
» İşaret 21.BöLüm
» İşaret 14. BöLüm
» İşaret 29. BöLüm

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gece Evi Serisi Buluşma Noktası :: Kitaplar :: İşaret-
Buraya geçin: